Liceli Fehmi Bilal "alinti" Naci Kutlay

Liceli Fehmi Bilal "alinti" Naci Kutlay

Fehmi Efendiyé Licî –Fehmiyé Bilal

Naci Kutlay (21. Yüz yıla girerken Kürtler Kitabından)

Fehmiyê Bilal ya da Fehmiyê Lıci, okuduğunuz çalışmada zaman zaman söz konusu oldu. 1965 yılında Diyarbakır’da Kürdistan Demokrat Partisi kurucuları ile iyi ilişkileri oldu ve onları parti kurmaya özendirdi. Şeyh Sait’e sekreterlik yaptı ve özel mektuplarını yazdı. Diyarbakır Şark İstiklâl Mahkemesi’nde bu konum soruşturma konusu oldu. Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Suriye, Lübnan ve Irak’ta bulundu.

Hoybûn Örgütü’nün kuruluşuna katıldı, ancak kısa sürede örgütten ayrıldı. Örgütte Bedirhanlar’la Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza’nın sürtüşmelerinde Bedirhani kardeşleri eleştirdi. Kendisine ilişkin bilgiler ve yazılanlar yetersizdir. Rohat Alakom “Hoybûn Örgütü”nü inceleyen yapıtında Lice’li Fehmi’ye değinir.Rohat’ın belirlemelerine göre Lice’li Fehmi (1887-1967) yıllarında yaşadı. Ermenilerle olan yakınlaşmalara pek sıcak bakmadığı anlaşılıyor ve bu yüzden Celadet Bedirhan ile tartışmaları oldu. (...)

Liceli Fehmi ölmeden önce anılarını kaleme alır ama bunları yayınlama fırsatına kavuşamaz, bu anıların bir kopyasını Şeyh Said’in torunlarından A.Melik Fırat’a verir...”90 Cîgerxwîn’in anılarında Fehmiyê Licî’ye ilişkin bölüm kısadır. Kürtçe olan anıların Türkçesi şöyledir:Şeyh Sait’in oğlu ve Lice’li Fehmi Efendi Seyit Taha’nın evinde konuk idiler. –Rewanduz’da bulunan Şemzînan’lı Seyit Taha NK- Ancak Fehmi Efendi Seyit Taha’ya konuk olmaktan hoşnut değildi. Saygın konuk muamelesi görmediklerini söylüyordu. Cîgerxwîn de aynı yerde konuktu. Fehmi Efendi ile Ali Rıza Efendi sık sık tartışırlar. Ali Rıza da konukluktaki konumlarından şikayetçiydi.

Fehmi Efendi; “zaten Senin ve babanın bu sofuluğu evimizi yıkmadı mı? Uçaklar üzerimize geldiğinde baban, ‘kalkın birlikte namazımızı kılalım’ diyor ve Emerê Faro’nun dediklerine inanıyordu derdi...”Cîgerxwîn’dan aktarılan bu polemiğe karşın, aşağıda Fehmi Efendi’den dinleyeceğiniz gibi, Şeyh Sait kendisinin dini inançlarının zayıflığını bildiği halde onu kendisine kâtip seçti.

Şeyh Sait’in torunu ve Erzurum eski Milletvekili A.Melik Fırat, Özgür Ülke gazetesinde “Gıliya Daran” başlıklı yazısında Fehmi Bilal’dan söz eder. 28 Mayıs 1994 tarihli yazıdaki bu bölüm şöyle:

“...Bu 12 hikayeyi çok akıcı ve nefis bir uslûpla kaleme alan Mamoste Fehmi Bilal (Şex Said’in kâtibi) büyük bir edip ve filozoftu. La Fontaine’nin hikayelerini de Fransızcadan manzum olarak Kürtçe’ye tercüme etmişti. Ayrıca, çok mühim bazı hatıratlarının birer nüshasını bana bırakmıştı. Maalesef bunların hepsi devlet tarafından yakıldı...”

Şark İstiklâl Mahkemesi’nde, Şeyh Sait’in 20-30 Şaban 1343 tarihlerinde Lice’li Müftüzade Sait Efendi ve Hakkı Bey’e yazdığı mektuplarda dini konulardan çok “Türk ve Kürt” ayrımını içeren ve Türklerden “düşman” diye söz eden bölümler bulunduğu Şeyh Sait’e sorulduğunda; bu mektupları imzaladığını ancak kendisinin değil kâtibi Lice’li Fehmi Bilal’ın yazdığını söyledi.92 Fehmi Bilal 1928’de çıkan af yasasından sonra Türkiye’ye geldi. Burdur’a bağlı bir ilçe olan, o dönemin Ağlasun bucağına sürgün edildi. Büyük maddi sıkıntılar içinde, dilekçe yazarak yaşamını sürdürdü. Daha sonra Diyarbakır’a geldi. Lice ve Silvan’da dilekçe yazıcılığını sürdürmek istedi. Polis ve yöneticilerin baskıları yaşamını güçleştirdi. Beyin kanaması sonucu felç durumu oluştu. Yurtsever Kürtlerin yakın ilgisini gördü. Baykan’lı Epözdemir’lerin Muş Oteli ve bir süre de Ankara Oteli’nde kaldı.

Son yıllarında, Diyarbakır’daki ilişkilerinde, Kürdistan Demokrat Partisi’nin kurulması için dostlarını özendirdi.

Büyük oğlu Sırrı Fırat Bitlis’te avukatlık yaptı ve trafik kazasında öldü.

Diğer iki oğlu Dersim ve Zerdüşt babalarıyla ilgilenmediler.

Lice’li Fehmiyê Bilal’a ilişkin en sağlıklı ve ayrıntılı bilgileri Armanc dergisinin 1987 yılındaki 70 ve 71. Sayılarında Zinar Şîro verdi.

Anlatımlarından, Fehmi Efendi’ye yakın bir Lice’li olduğu anlaşılıyor.

Makale Kürtçedir, Türkçeleştirerek Fehmi Efendi’yi tanıtmaya çalışacağım.Fehmi Efendi, Lice’nin Kaya Mahallesi’nden –Taxa Qeya- Bilal Efendi’nin oğludur.

1887 yılında Lice’de dünyaya geldi.

1967 yılında Diyarbakır’da öldü ve Lice’de toprağa verildi.

Suriye’den döndükten sonra dava vekilliği yaptı.

Siyasi çalışmalardaki ismi “Elî Efendiyê Licî” –Lice’li Ali Efendi idi. Kendisine “Fenafîl Kurd” deniyordu. Anlamı; (yên kû xwe ji Kurdîtîyê re kirîye nok, bo Kurda gor bûye) Kürtler için ölen, Kürtlük için yok olan kimsedir.

-1912 yılında İstanbul’da kurulan “Hêvî” örgütünün üyesiydi. Kendisine Rojî Kurd ve Hetavî Kurd dergileri gelirdi.

- 1918’de Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin üyesi oldu. Kadri ve Ekrem Cemilpaşa’lar yoluyla örgüte girdi ve Diyarbakır’daki siyasi çalışmaları birlikte yürüttüler. Diyarbakır’daki Kürt Teâli Cemiyeti’nin basın ve propaganda bölümünde çalıştı. Üç kişilik komitede Bavê Tûjo ve Cemil Bey de vardı. Jin dergisini Diyarbakır’da dağıtıyorlardı.

Kadri Cemilpaşa, Dr. Fuat Bey, Fehmi Efendi ve Fikri Bey Irak’taki Mahmut Berzenci hareketiyle ilişki kurmaya karar verirler. Ad çekmede Bavê Tûjo görev alır ve yola çıkar. Ancak İngilizler kendisinin güneye geçmesine engel olurlar.

- Bingöl’lü Tayip Ali’nin Şeyh Sait ve Cıbranlı Halit Bey’le ilşkileri vardı.

- 1919’da Şeyh Sait’in önerisi üzerine oğlu Ali Rıza ile birlkte İstanbul’a Seyit Abdülkadir’e giderler. Birlikte çalışma önerilerini Seyit Abdülkadir kabul etmez.

- 1922’de Azadi Örgütü’nün Diyarbakır Şubesi’nin kuruluşuna katılır.

- 1924 yılında Şeyh Sait ve Halit Bey’in önerisi ile Varto’daki Alevi Kürt aşiretleriyle görüşür, onları birlikte hareket etmeye ikna edemez. Bunda bazı önderlerin olumsuz tutumları büyük rol oynar.

Anlaşılan, Zinar Şîro, Fehmi Efendi’yi iyi tanıyor.

Samimi bir ortamda geçiyor konuşmaları. Birgün Fehmi Efendi’ye soruyor:

“Amca, Cıbranlı Halit Bey’in kardeşi Ahmed Begê Qudê’nin anlattığına göre, Siz, Şeyh Sait ve Halit Bey’in isteği üzerine, Kürdistan’ın kurtuluşu mücadelesinde yer alması için Seyit Abdülkadir’e öneri götürmüşsünüz. Ayrıca 1924 yılında Varto’lu Ali Haydar İleridikmen’in evinde Kürt Alevi önderleri ile toplanmışsınız. Bunları Ali Haydar Bey’in kendisi anlatıyor. Bu iki konuda biraz bilgi verebilr misiniz?” Yanıtlamıyor ve kısa bir cümle ile, “şimdilik kalsın” diyor.

Bu söyleşiden birkaç hafta sonra Zinar Şîro, yine Fehmi Efendi’ye soruyor:

“Amca, Şeyh Sait’in çok dindar olduğu söyleniyor, tüm amacı dini nedenlere dayanıyordu, bunlar doğru mu? Kızarak yanıtladı:

-Bunları senden duymamalıydım. Anlaşılıyor ki, sen de düşmanların söylediklerine kanmışsın..

- Kim ne derse desin, bunlar sakız şeklinde çiğnenen sözlerdir. Kimileri bilmeyerek ve kimileri de biliçli olarak, kabahatlarını örtmek için böyle diyor.

Evet Şeyh Sait çok dindar bir şeyhti. Ancak bununla birlikte yurtseverliği dindarlığından önde geliyordu.

Şeyh Sait büyük bir milliyetçi ve vatanseverdi. Şeyh Sait milliyetçi olmasaydı, beni nasıl kendisine kâtip yapardı?

Ben halk arasında, farmason, dinsiz ve Allah tanımaz olarak tanınıyordum. Hareket başlamadan önce ölümsüz Şeyh Sait hazırlıklar yapıyordu. Bir gece Korxa köyünde, Abdüsamed’in evinde kısaca şöyle dedi:

‘İnsan milliyetçi ve yurtsever olmazsa, dindar da olamaz, benliğine sahip olmayan insanların hiçbir dinde yeri yoktur. Allah özgür insanlar için dini buyurmuş.’ Bu söylediklerini ayet ve hadislerle dile getirdi. Ardından ekledi; ‘millet duvar ve din onun sıvasıdır’, yani önce insanın milliyeti ve sonra dini olmalı, eğer insanların milliyeti olmazsa dinin bir yararı olmaz..

Doğrudur tüm sloganlar dinseldi. Bunlar Şeyh Sait’in kendi başına belirlediği sloganlar değildi. Bunları Azadi Örgütü, 1924 yılında kararlaştırmıştı. O dönemde de bunlar doğruydu. Acaba istemler dinsel olmasaydı, Şeyh Sait çevresinde bukadar insanı bulabilir miydi? Birkaç yurtsever dışında, kimler gelirdi? Ancak Şeyh Sait’in programında, Diyarbakır’ın alınmasından sonra, bu slogan ve istemlerin değişimi vardı.

”Zinar Şîro, Fehmi Efendi’ye başka bir soru yöneltir:

- Bazı belgelerde Azadi Örgütü’nün Şeyh Sait tarafından finanse edildiği ve gizli liderinin de Şeyh Sait olduğu yer alır, bu doğru mu?

Güya bunları Yusuf Ziya Bey açıklamış. Tutuklandıktan sonra herşeyi söylemiş.

- Bunları ben de okudum. Ancak Türkiye’nin resmi kurumları Yusuf Ziya’ya iftira ediyorlar. Şeyh Sait ve ben de bu yalanların bilinçli bir şekilde çıkarıldığını düşündük. Ayaklanma başladıktan birkaç gün sonra, bir toplantı yaptık ve hareketi tartıştık. Toplantının ardından Şeyh Sait’e sordum:

- Şeyh Efendi, Yusuf Ziya hakkında söylenenlere ne diyorsun? Şeyh Sait kısaca şunları söyledi:

- Bunları ilk duyduğumda şoke oldum. Ama, sonra uzun boylu düşündüm ve araştırdım. Her ne kadar esas kaynaktan bilgiler elde edemedim ise de, sonunda, bu ifadelerin Yusuf Ziya Bey’e ait olmadıklarına kanaat getirdim. Çünkü, Yusuf Ziya Bey’in bu söylenenlerden başka bildiği çok şey vardı, ama bunların hiçbiri açıklanmamış. Olasıdır ki, bunları Hacı Musa Bey ifadesinde söylemiştir. Çünkü, Hacı Musa, Cemıyet’in ihtiyacı olan paraların, Yusuf Ziya elıyle benden alındığını biliyordu.

- Zinar Şîro, yeniden soruyor ve rica ediyor. Seyit Abdülkadir ve Varto’lu Kürt Alevilerle yaptığı toplantıyı öğrenmek istiyor.

- Sana anılarımın tümünü anlatmak istediğimde, bu konulara da gelmek istiyordum. Madem ki, çok merak ediyorsun, sana kısaca anlatayım:

- Cibranlı Ahmed Bey’in sana anlattıkları doğru. Ancak bu öneri yalnız Seyit Abdülkadir’e değil. Halit Bey ve Kör Hüseyin Paşa’ya da yapıldı. -Hesenanlı Miralay Halit Bey olmalı.NK- Ekim Devrimi’nden sonra, Kürdistan’ı işgal eden Rus askerleri yavaş yavaş çekildiler. Şeyh Sait bu olayı Kürdistan’ın özgürlüğü için bir fırsat olarak görüyordu. Beni çağırttı. Beni ve Ali Rıza’yı İstanbul’a gönderdi. Seyit Abdülkadir’e öneri götürdük. Seyit Abdülkadir kabul etmedi ve şöyle yanıtladı:

- Kürtler dindar ve yiğit bir halktır. Bizim ulusal ve dinsel anlayışımıza yakışmaz, Türklerin yardıma bu denli gereksinim duydukları bir dönemde, onlara savaş açalım. Allah göstermesin, böyle bir şey yaparsam, dedelerimin kemikleri mezarda sızlar.

- Üç gün sonra Ali Rıza Efendi’nin ve Süleymaniye’li Vedat Bey’in özendirmesiyle, önerimizi Kürdistan Teâli Cemıyeti’nin toplantısına götürdük. Önerimiz, özellikle genç üyeler tarafından kabul gördüyse de, Seyit Abdülkadir ve yandaşlarınca red edildi. Kör Hüseyin Paşa da yanıtında:

- Kürt milleti yiğit bir millettir. Türkler bugün yenik ve kötü bir durumdadırlar. Bu dönemde Türklere vurmak Kürt mertliğine yakışmaz. Ben öneriyi red etmiyorum, Türkler biraz önlerini görsünler ve toparlansınlar. Biz Kürtler, istediğimiz zaman Türkleri yurdumuzdan çıkarabiliriz.

- Heyhat! Ayaklanma başladığında, Kör Hüseyin Paşa’nın mertliği ve ateşi sönüverdi. Bir kenara çekildi ve sustu. Çekilmeyi bırakın bir yana, aşireti askerlerle birlik olup ayaklananları vurdular.

- Varto’daki toplantı da gerçektir. Ben bu toplantıyı Şeyh Sait ve Cıbranlı Halit Bey’in isteği üzerine Hormek, Şadi ve Çarek aşiretlerinin önderleriyle yaptım. Ancak sana bunları anlatan Ali Haydar ve Hormek önderleri, kendilerinin Kürt olduklarını kabullenmiyorlardı. Ali Rıza da Dersim’e gitmişti. Her ne kadar Nuri Dersimi ve birkaç diğer Dersim’liler, Şeyh Ali Rıza’nın önerisini hararetle destekliyorlarsa da, keskin olan mezhep ayrılıkları sonuç alınmasını engelliyordu.`Şeyh Sait Lice’nin Korxa köyündeyken Fehmi Efendi ve Molla Mustafa’ya haber gönderiyor. Ertesi gün Fehmi Efendi, Molla Mustafa, Hakkı Bey, Elî Axayê Mala Heci Osman bırlıkte O’nu ziyarete gidip Lice’ye davet ediyorlar. O gece, uzun bir konuşmadan sonra, Fehmi Efendi “kâtiplik” görevini yükleniyor. Fehmi Efendi, 1927’de Hoybûn Örgütü üyesiydi. Hoybûn ve Ermeni Taşnak Partisi, Ermenistan ve Kürdistan’ın sınırları konusunda uzun görüşmelerden sonra anlaştılar. Zinar Şîro’nun yazdığına göre, Fehmi Efendi, haritada Cizre’yi Ermeni bölümü içinde görünce çok kızıyor ve toplantılarda buna karşı çıkıyor. Hoybûn’cuların Taşnak’lılar tarafından aldatıldığını öne sürüp, bu kararın kongrede düzeltilmesini ister. Toplantıda bu nedenle, Celadet Bedirhan Bey’le aralarında sert tartışmalar olur. Diyarbakır Umum Müfettişi Ibrahim Tâli, yerel bir gazeteye bu konuda kısa bir beyanat verir:

“...Hoybun toplantısında da Lice’li Fehmi, Hoybun ve Taşnak örgütlerinin anlaştıkları haritaya karşı çıkarak Celadet Bey’e bağırdı:

’Beyim iki Ermenistan arasındaki Kürdistan, iki tırnak arasında kalan bit gibidir...

’Celadet Bey: ‘Oğlum Fehmi, bana karşı konuşan sen değilsin...’

Lice’li Fehmi: ‘"Beyim, sana saygılıyım, ama Kürdistan söz konusu olduğunda, yalnız sana karşı değil, Allaha da karşı çıkarım..."

’Lice’li Fehmi Efendi’nin konuşması üzerine toplantıda kavga olur, Fehmi Efendi’nin başı kırılır ve sonunda toplantı dağılır. İbrahim Tâli, Celadet Bey’in ve Fehmi Efendi’nin konuşmalarını Kürtçe yazıp yanına Türkçesini de eklemişti. Lice’li Fehmi, bir süre Irak’ta kaldı ve İngiltere’nin müsaadesiyle Bahdinan yöresinde bir okul açmışlardı, kendisi de Kürtçe ders veriyordu. Öğrencileri için Kürtçe öyküler yazdı ve “Mamoste” imzasını kullandı bu öykülerde.Kürtçe öykülerinden başka Fransızcadan çevirdikleri de vardı. Öykülerinin dışında, çevirdiği şiirler de var. Şiirlere “Kurdî” bir nitelik vermişti.

Zinar Şîro’nun anımsadığı öyküleri şunlardır:

1-Kotela Kanîreşê

2-Feteh Begê Xerzan-

3-Gilîyê Darê Mazî.

4-Biratîya Gur û Mîyê.

5-İlham ji şaîrek Ermen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

@templatesyard