1925 KÜRDİSTAN DİRENİŞİNDE FEDAKAR İKİ KÜRT KADINI







(ARAŞTIRMA VE İNCELEME)       

* Savaşın yükünü ençok anneler çeker.
* Kürd annelerinın yürek burkan acılı hikayelerinin tarihimizde örnekleri çoktur.
* Rahmetli anne annem Şeyh Said hareketinde iki kardeşini ve oğlunu'da (dayım) yakın dönemdeki kirli savaşta şehid verir. Bazen uzun kış gecelerinde bize yaşanan bu öykülerle adeta tarih dersi verirdi. Bu öykülerdeki yaşanan olaylarda  ihanetle,direniş iç içe geçerdi.

* Bazen biz o çocuk dünyamızla bu olayları tekrar da olsa tarihe olan ilgimizden dolayı defalarca bıkmadan usanmadan dinlerdik.
* Nenem bazen bu olayları anlatırken aklımızın alamadığı konularda sorularımız olurdu.
* Biz çocuklara şu sözü hala hafızamdadır "Tutem tı çı pers keni, eyag ma diya çew nêdiya." (türkçesi; oğlum sen niye soruyorsun, bizim yaşadıklarımızı kimse yaşamadı)

* Kırdki deyirlerimizdeki o sözler "Dayê qesey bıke, tı çı diya çi nêdiya" (türkçesi; anne konuş, sen ne gördün ne görmedin) sözlerinin dili olsaydı da kürd analarının trajedilerini daha iyi anlardık.

- Şimdi yine Şeyh Said hareketinde iki kürd annesinin yaşadığı trajedileri sizinle paylaşmak istiyorum.


İLK ÖYKÜ ;

Çolig'in Solaxan ilçesinin Duerni/Guew mezrasında Derdi Ana'nın yaşadığı trajediyi aktarmak istiyorum.

* Yıl 1927 Ekim/Kasım ayı Bicar tenkil hareketi başlamış,
* Türk ordu birlikleri Mıstan, Murtezan, Botiyan, Zikte "Valer" mıntıkasında toplu katliamlar yaptıktan sonra en son Solaxan sınırları içinde bulunan GUEW mezrasına gelirler.
* Tabi köy halkı Türk ordusunun Botiyan, Mıstan, Murtezan ve Zıkte  katliamlarından haberdardır.
* Köyde o dönem Osmanlı ordusunda görev yapmış asker kökenli iki emekli çavuş da yaşamaktadır.

* Bu iki çavuş nasıl olsa biz bu devlete hizmet etmişiz. Bizim köyü bu hizmetlerimizden dolayı da olsa yakmazlar düşüncesindedirler.

* Türk subayında nerede o baxt, nerede o asalet, nerede o insanlık yok..yokk... velhasıl hiçbir şey insani meziyet yok.

* Biz kürdlerde bir laf vardır, herhangi bir insan eğer bir yakını veya arkadaşından zarar görür veya ihanete uğrarsa şu sözü çok kullanır ve o kişiye "Jendırme Atatürk" derler.

* Çünkü türk jandarma ve askerlerinin tarih boyunca kürdlere bakış açısı, hem senin ekmeğini yer, hem sana hoş görünür, hem de senin kuyunu kazıp, seni boğmaya, imha etmeye çalışırlar.
* Atatürk'te bu işte çok ustadır. Birçok yakın silah arkadaşını ve de başlangıçta kahraman ilan ettiği insanları sonradan ya susturdu yada infaz ettirdi.
* General Mustafa Muğlalı, Bicar tenkil hareketini gerçekleştirmesi için o dönem Albay rütbesiyle katliamcı ordu birliklerini  başına getirilir.
* Atatürk'ün okuldan sınıf arkadaşı olan türk ırkçısı ve şoven duygular taşıyan bu sadist ruhlu vampir, daha sonraki yıllarda da hızını alamayarak Van'da 33 kürd köylüsünü kurşuna dizdirmiştir.

* Biz kirdlerde bir atasözü vardır "Huqmat pırdıb serra me şerin." (Türk hükümeti köprü de olsa üzerinden gitmeyin). Bu sözlerin, bu tecrübelerin tarihi bir gerçekliği vardır.

* Ehmede Xani'nin asırlar önce söylediği "Bexte rome tune ye !" sözleri boşuna değildir.

* Xalid Begi Cibri'nin Çarlık Rusyasına karşı direnişini bilmeyen yok gibidir, yine yanında direnişçi Yadin Paşa, Şeyh Şerif gibi yüzlerce isim verebilirim.

* Ne oldu? Bu kürd aydın ve RU SPI lerinin hepsi idam sehpasına yollanmadılarmı, hem de yıllarca bu coğrafyada beraber savaştıkları türkler tarafından idam edilmedilermi ?
* Önce kardeşiz dediler, haklarınız vardır dediler, sonradan sırt çevirip Kürdleri arkadan hançerlemedilermi?

* GUEW köyünden Celil ve Mehmet Çavuş'ta işte bu öngörüsüzlüğün bedelini öderler. Tıpkı akıbetleri Şeyh Şerif ve Xalid Beg'i Cibri gibi sonuçlanır.

* Bu iki çavuş ne yapmışlardı, 1925 direnişine aktif şekilde katılmadıkları halde sırf bölgede partizan savaşı veren Gırnos'lu Kolos Ağa ve gurubu GUEW köyüne gidip yardım almışlar diye katliama uğratılırlar.

* Bu katliam esnasında ve öncesinde bir kürd kadını olan Mehmet Çavuş'un eşi Derdi Ana'nın yaşadığı trajediyi sizinle paylaşmak istiyorum.

* Türk askerleri Guew köyüne gidip, Mehmet Çavuşu vurular. Eşi Derdi Hanım ve üç çocuğunu da köyden onlarca kişiyle beraber tutuklayıp, topluca komşu köy olan GIRNOS/Sayer mezrasına götürürler.

* Derdi Ana; eşi yeni öldürülmüş o dönemin koşullarında varlıklı bir ailedir.

* Derdi Ana bakarki ! askerler Gırnos, Seyfan ve çevre köylerden de insanları Sayer mezrasına toplamaktadırlar.
* Derdi Ana işin vahametini anlar. Bu insanlar bir eve konularak etrafı çalı çırpılarla çevrilir ve yakılmayi tevekkül içinde beklerler.

* Annelerin havarları, çığlıkları Şerafeddin ve Çotala dağlarında yankılanır.

* Eve girmek istemeyen anne ve çocuklar süngülenerek zorla eve konulur. Şairin dediği gibi,

"Ne çeme Murad'a kan aksın isterim.
Nede davamdan vazgeçerim."


misali bir kadın o esnada meydana çıkar. İşte o kadın Mehmet Çavuş'un eşi Derdi Hanım'dır.

***

* Bakın, Derdi Ana ile kocasını yeni öldürülen subay arasında yaşanan o sahneleri Doğru Haber'de çıkan yazıdan alıntı yaparak aktarmak istiyorum:

- Bu bağrışma bu arbedenin içinde Derdiye isminde bir bayan öne çıktı.
- Askerlerin süngüleri her an göğsünü delecek bir mesafede durdu. Köyde vurulan Mehmet Çavuş’un eşiydi. “Komutanınız nerde onu bana gösterin” dedi.
- Gösterdiler. “Onunla konuşmak istiyorum” dedi. Komutan izin verdi. Metince yaklaştı. Komutanla göz göze geldi.
- Biraz önce köyde kocası Mehmet Çavuş’un vur emrini veren komutan olduğunu fark etti.
- Önünde süngülü askerler hazır vaziyette bekliyorlardı. “Ben, sana beni öldürme diye yalvarmaya gelmedim.
-  Üç tane çocuğum var, üçü de burada ve babalarını köyde vurdunuz, size yaptığı bunca hizmetin karşılığı olarak.
- Şimdi senden istediğim, bir tane çocuğumu geri bırak, öldürme, babasının soyu dünyada kesilmesin, geri kalanlarımızın kanları sana helal olsun.
- Babasının size yapmış olduğu bunca hizmete karşılık bir çocuğunu sağ bırakın. Bu isteğimi yerine getirirsen sana şu altın kemerimi vereceğim” deyip beline bağladığı altın kemere elini uzattı.
-  Komutanın gözleri açıldı. “İyi bir kazanç” diye düşündü. “ Kabul ediyorum” dedi komutan. “Hangi çocuğunsa getir yanıma” dedi ve altın kemere uzandı.
- Derdiye kalabalığın arasında durmuş üç çocuğundan küçüğünün elinden tutup öne çıktı.
- Her üç çocuğun da yanında farkı yoktu ama her nedense içgüdüsü o esnada küçük çocuğa meyletmişti.
- O anki anne şefkati ağırlığını küçük çocuktan yana kullanmıştı. Komutan bu çocuğu bulunduğu yerde yan tarafına aldı.
- Çocuk kendi korumasındaydı artık! Emir verdi bütün kadın çocuklar evin içine kapatıldı.
- Benzin dökülerek ateşe verildi. İçerde pencerelere koşuşan kadınlar, çocuklarını kucağına almış pencereden dışarıya atmaya çalışan anneler…
- Çaresiz kalıp çocuğuyla sarılarak yanmaya rıza gösterenler… Çocuğunu pencereye yetiştirip dışarı atabilenlerin çocukları bir süngü başında kendilerine geri dönenler…
- Anneleri saklanan iki küçük çocuğun bu ateş ve duman dalgaları içinde çırpınan insanların ayakları altında her biri bir köşede can vermeleri…
-Yoğun dumandan boğulanlar…  Komutanın yanı başında bir altın kemer karşılığında kurtulan çocuk, anne ve kardeşlerinin diri, diri yakılmalarını seyrederken döktüğü gözyaşları…

***

- Evden ses kesilince komutan yanındaki çocuğa döndü.
- Hemen silahına süngüyü takıp süngüleyerek onu da ateşin içine attı.
- Nasıl olsa annesi ölmüştü ve altın kemer de ondaydı…
- Yıl 1927, yer Bingöl’ün Genç ( Darahini ) ilçesi Sayer Köyü, bu evde yakılanların sayısı 76 kadın, çocuk…



ÖYKÜ (2)

* Bu anekdot yine Şeyh Said hareketinin bastırılmasından sonra Xarpet İstiklal Mahkemesi'nde Derde Miran'ın yaşadığı trajedidir.

* Tesaddüf mağdur ve direngen kürd kadınının ismi yine Derdi, nam ı diğer Derde Miran'dır.

* Bu trajedi 1926 yılında Xarpet İstiklal Mahkemesi'nde yaşanır.

* Derde Miran, Çolig'in Sınî köyünden Ali Bey'in eşi olup, kendisi Zeki Hülağüoglu'nun verdiği bilgilere göre Mala Suwar (Cibran aşireti'nin kolu) ailesine mensuptur.

* O dönemde Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nin 11.03 1926 tarihli haberinde Çapakcurlu Şükrü Efendi (Faik Ertuğrul'un babası) ve Sınî'li Ali Bey'in oğullarının (Said, Faik, İbrahim) içinde bulunduğu 10 kişi Xarpet'te idam edilirler.

* Ehmede Dirihi hemşehrimde bana gönderdiği bir notta ise Şükrü Bey ve yakın akrabaları Ali Bey'in üç oğluyla beraber 14.01.1926 da idam edildiği yazılıdır.

***

- Derde Miran'ın üç oğlunun idam edilmesiyle ilgili yakın akrabası sayılan merhum Faik Ertuğrul'un kızı Avukat Neslişah Ertuğrul'un bana gönderdigi  notlarından alıntı yapmak istiyorum:

- Derde Miran diye bahsettiğiniz Hanım da babamın amcasının kızıdır. (Bu görüş ile Ehmed Dirihi'nin görüşü aynı değildir)
- Onun da üç evladı İstiklal Mahkemelerinde sözde! yargılanarak idam edilmiştir.
- İlginç bir anekdot anlatmıştı annem bu konuda; üç çocuğu asılmadan bir gün önce komutan, Derde Miran'ı, yani çocukların annesini çağırır ve "üç çocuğundan birini affedeceğiz, hangisini affetmemizi istersin sen seç" demiştir.

- Anne her üçüne de bakmış ve yeni evlenen daha elleri kınalı olan oğlunu gözüne kestirmiştir.

- Ancak diğer çocuklarının ona bakışlarını görünce kararını açıklayamamıştır.

- Bunun üzerine komutan sen şimdi git, madem karar veremiyorsun biz yarın sabah birinin canını sana bağışlayacağız der.

- Ancak ertesi sabah olduğunda anne, tekrar gider ve üç çocuğunun dar darağacında sallanan cesetlerini görür, onları kendi elleriyle yıkar.

- Böyle yaşanan yüzlerce olay annem sayesinde hala hafızalarımızda can yakıcı bir şekilde canlı ne yazık ki, bana aktardığı bilgileri aktarıyorum.

***

Tahsin Eriş ve Felat Özsoy, Şeyh Said hareketiyle ilgili kitabında Derde Miran ve çocuklarıyla ilgili yaşanan sahneyi kısaca şöyle aktarıyorlar:

- 1925 hareketi bastırıldıktan sonra Çapakcur beylerinden Ali Bey Sınî'nin eşi olan Derde Mîran ayaklanma esnasında birçok yakınını yitirir.

- Ayaklanma sonrasında üç oğlu İstiklal mahkemesinde idama mahkum edilirler.

- Faik, Said ve küçük oğlu İbrahim bey adındaki bu üç evladının idam kararları verilmeden hakim, Derde Mîro'ya bir oğlu'nun serbest bırakılabileceğini, bunlardan birinin seçmesini ister.

- Derde Mîro kararsızdır. Her üç oğlunu da sevmektedir. Küçük oğlu İbrahim altı aylık evli bir gençtir.

- Diğer evlatlarını da seven Derdê Mîro'nun küçük oğluna daha çok acıdığını gören mahkeme üçünün de idam kararını verir.

- İdamlar infaz edilirken, önce İbrahim'i dar ağacına çekerler ve sonra diğerlerini, idam edilenler arasında yakın akraba çevresinde birçok kişi daha vardır.

- İdamları hiç göz yaşı dökmeden izleyen Derde Miran, her üç oğlunu idam sehpasından kendi elleriyle indirir.

- Ve tüm parasını harcayarak bu evlatlarını kendi elleriyle mezara gömer.

- İdamlarda yaşanan bu enstantane , Derdê Mîro köyüne dönerken köylüleri, çevre köylerdekiler bu duruma hayıflanırlar, onun evlatlarının arkasından ağlamamasını yadırgarlar.

- Derde Miro ise onlara şu tarihi cevabı verir:


"Gerek ço ver dışmenid qehr xwi belı mekır"
(Düşmanın önünde kendi kahrını belli etmemek gerekir)



Son söz olarak;

* İstiklal mahkemesi ve cellad subayın her iki Derdi Ana'nın üç çocuğunu asarken onların duygularıyla nasıl alay ettikleri ve kürdlere bakış açıları çok düşündürücüdür.

* Yine bu iki kürd kadınının türk subaylarına ve mahkemelerine karşı metanetli duruşları Çolig ve çevresinde hala anlatılır ve övgüyle bahs edilir.

- Kürd toplumunda fedakar, direngen ve çilekeş kadın tipinin temsilcisi sayılan Derdi analar gibi tarihe mal olmuş kadınlarımızın ruhları şad olsun,

* Yürek burkan bu hikayeleri unutmamak ve belleğimize nakş etmek üzere,

Selam ve saygılarımı sunarım.


Orhan Zuexpayıc


KAYNAKLAR :
1) Doğruhaber gazetesinde Guew olayı hakkındaki araştırma.
2) Vate dergisinde Ehmed Dirihi'nin Derde Miran'la ilgili notları.
3) Tahsin Eriş ve Felat Özsoy'un Şeyh Said hareketi adlı kitabı.
4) Av. Neslişah Ertuğrul'un bana yolladığı notlar.


SERBESTÎ

www.serbesti.net/

1 yorum:

  1. Yuh olsun zülmün çirkef yüzüne,
    Bu kadim topraklar ne zülümler gördü. Keşke Dicle, Fırat dile gelip şahit olduğu zülmü anlatsaydı. Günahsız sabi çocuklar, onlara canını siper eden analar ve elleri ayakları tutmayan yaşlıların feryadı arşi alaya yükselirken zevkten kudurmuş itler gibi ateş çemberi etrafında kurbanlarının kaçmasını engelleyen vahşileşmiş canavarların ruh hali nasıldı acaba ? Bu canavarlar insan soyundan mıydı ? Bu vahşeti yapanlar, emir verenler, arka çıkanlar, üstünü örtenler acaba suçta ortak değiller mi? Aklıma Zilanın korkunç katliamını torununa anlatırken, kendisine dede bunu yapanlar kimlerdi diye soran torununa oğlum onlar da kendi arasında bizim gibi kürtçe konuşuyorlardı sadece üzerlerindeki elbilseler bizimkimizden farklıydı. Bu üniforma nasıl bir eşya, nasıl da insanı böyle canavarlaştırır. Yuh olsun zülmün çirkef yüzüne…. İnşallah kurban şehitler şuan kewser pınarında sevdikleriyle beraberdir.

    YanıtlaSil

@templatesyard